31 Mayıs 2007 Perşembe

Türk Televizyonlarında Çizgi Film

Çizgi filmlerin ülkemizde gelişimi reklam filmleriyle olmuş zamanla bu alana ilgi duyan animatörlerin artmasıyla bu alanda büyük başarılar sağlanmıştır.

Gelişen teknolojiyle televizyonun ortaya çıkması çizgi filmi de sinemalarda film öncesi yayınlanan kısa gösterimler olmaktan kurtarmıştır.

Özellikle ülkemizde çocuk ve genç nüfusun fazla olması televizyonları bu kitleye yayınlar yapmaya yöneltmiş, böylelikle TRT yayınlarında çocukları eğitici ve eğlendirici özelliği yüksek olan çizgi filmlere yer vermesini sağlamıştır.

TRT çocukların gelişiminde etkin rol oynamak için uğraş vermiş bu nedenle kendi hazırlattığ yerli programların yanısıra yabancı ülkelerde giderek bir sektör halini alan çizgi filmleri de satın alarak yayınlarında yer vermiştir.

Belli ilkeler çerçevesinde yayın yapan TRT, yayınladığı çizgi filmlerin çocukların eğitimlerine destek olucu nitelikte olmasına dikkat etmiştir.

“Uykudan Önce”, “Mavi Bilye”, “Günaydın” gibi programlar dönemin en sevilen çocuk programları olmuş, bundan yola çıkan TRT, dostluk ve sevgi mesajları içeren çizgi filmler yayınlamıştır. Her dönem, yayınlandığı her ülkede beğeniyle izlenen Walt Disney filmlerinin yanısıra, “Taş Devri”, “Jetgiller”, “Uçan Kaz”, “Heidi”, “Ton Ton Ailesi”, “Şirinler” gibi filmler de yine çocuklar tarafından ilgiyle izlenmiştir.

Bu dönemlerde televizyonda yayınlanan tüm çizgi filmlerin yabancı kaynaklı oldukları görülmektedir. Özellikle çizgi filmi bir endüstri haline dönüştüren ve tüm dünyaya pazarlayan Amerika’nın yaptığı filmler ülkemizde televizyonunda çocuklara sunulmuştur. Zamanla bu sektöre el atan ve Japonya çizgi film teknolojsini daha da gelişirmiş ve bu pazarda büyük pay almıştır.

Japonya’nın çizgi filme el atması dolaylı olarak ülkemizdeki çizgi film yayınlarını da etkilemiştir. Zira, dünya pazarında yer arayan Japonya yaptığı çizgi filmlerde artık kendi kültürünü değil, tüm dünyanın ilgisini çekecek konuları ele almaya çalışmıştır. Bu konu arayışı sırasında Japonya, özellikle Amerikan filmlerinde artış gösteren şiddet ve savaş ögelerini çizgi filmlerine katmaya başlamıştır.

Artık çocuklar için, tatil sabahları “Cumartesiden Cumartesiye” gibi çizgi film kuşaklarının olduğu programların ya da pazar sabahları erkenden uyanıp onları ekran başına çeken “Uçan Kaz”ın cazibesi kaybolmuştu.

Pazar sabahları çocukların erken kalkmasının sebebi artık “Voltran” olmuştu.İlk bakışta 5 gencin maceralarını anlatan bu çocuk filmi hiç de o kadar masum değildi. Dünyanın yok olup yeni bir kainatta yaşam mücadelesi verilen filmde karakterler artık, “Tom ve Jerry’de olduğu gibi masumca oyunlarla birbirlerini mat etmeye çalışmıyor, ciddi bir şekilde silahlarla birbirlerini öldürmeye çalışıyordu.

Zamanla şiddet eğilimleri öylesine arttı ki, masum birer karakter olan Jerry ve Tom bile artık birbirlerine dinamit fırlatabiliyordu. Bu çizgi filmlerin tek masum yanı ise her ne olursa olsun çizgi film karakterleri ölmezdi.

Şiddet unsuru taşıyan çizgi filmler, bir ilke çerçevesinde kurgulanıp kötülerle savaşmanın bir görev olduğunu, iyilerin eninde sonunda hak ettikleri ödülü alacaklarını savunuyorlar, böylelikle bir yerde kendilerini temize çıkarmaya çalışıyorlardı.

He-man, kılıcını gökyüzüne kaldırıp “Gölgelerin gücü adına... Güç bende artık” dediğinde birdenbire yenilmez bir savaşçı oluyor, arkadaşı titrekse adeta bir cesaret abidesi haline dönüşüyordu. İskeletor gibi garip hatta çocukları korkutucu bir düşmanla yandaşları “Hayvanadam” ile “Demirçene” kötü kişilerdi ve onlarla savaşmaktan daha doğal birşey yoktu. Hatta iyiler safında yer alan Orko, hiç kimseye haber vermeden düşmanlarla tek başına savaşmaya gittiğinde azar işitiyor ve filmin sonunda çocuklara bu şekilde davranmamaları öğütleniyordu. Çünkü çizgi filme göre yanlış olan savaşmak değil, arkadaşlarına haber vermeden ortalıktan kaybolmaktı.

İçeriğindeki şiddeti böyle mesajlarla örtmeye çalışan çizgi filmler öylesine rağbet gördü ki, bunu “She-ra”, “Ninja Kaplumbağalar” gibi filmler izledi.

Özellikle Ninja Kaplumbağalar başlarında bulunan Sensei’lerinin sözünden çıkmayan, belli bir yaşam felsefeleri olan dört sevimli kahramandı. Ancak bu çizgi filmin yayınlandığı ülkelerde çocuklarda giderek şiddet eğiliminin arttığı gözlendi. Amerika’da bir çocuğun bu çizgi filmi izledikten sonra bir arkadaşını öldürmesi yetkilileri harekete geçirmiş ve filmin yayından kalkmasına neden olmuştu. Ancak aynı çizgi filmi ülkemizde yayınlayan Show Tv böyle bir riski görmezden gelerek yayınını sürdürmüştür.

Artık ekranda görülen Temel Reis’in kabasakalı dövüp Safinaz’ı kurtarması kadar basit bir iyiler kötülere karşı mücadelesi değildir. Power Raingers gibi, çocukların dövüşmeye hayranlıkla bakmasını sağlayan filmler yayınlanmaktadır.

Çocuklara iyiliği, doğruluğu göstermeye çalışan, hatta sigara gibi kötü alışkanlıklardan uzak durulması gibi kampanyalarda bile kullanılan Walt Disney karakterleri, artık ekranı garip canavarlara, ilginç yaratıklara bırakmıştır.
Çizgi filmlerin temelinde hatta tüm televizyon ve sinema filmlerinin özünde bir çatışma, bir şeylere karşı mücadele vardır. Ancak son zamanlarda, özel kanalların da çoğalmasıyla artan bir eğilim, çizgi filmlerin hiç özenilmeden gelişi güzel seçildiği izlenimi yaratan bir hal almıştır.

Televizyonlarda çizgi film:

Günümüzde, sayıları giderek artan televizyon kanalları, yayınlarında, günde yaklaşık 4 saatlerini ekran karşısında geçiren çocukları da unutmayıp çizgi filmlere büyük yer vermektedir. Özellikle nüfusunun büyük çoğunluğunu genç ve çocukların oluşturduğu ülkemizde, böyle bir izleyici kitlesini görmezden gelmek tabii ki kaçınılmazdır.

A.G.B’nin ölçüm cihazını baz alan özel kanallar bu ölçümler sırasında çizgi filmlerin büyük ölçüde izlendiğini görmüş ve bir dönem neredeyse sabahtan akşama kadar çizgi film yayınlamışlardır.

TRT’den başlayıp diğer özel kanalların da yayın akışları göz önüne alındığında ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır.

Günde ortalama 20 saat yayın yapan TRT’nin 1. kanalında, yaklaşık 3 saat çizgi film yayını yapılmaktadır. Bu çizgi filmlerin tümünün yabancı kaynaklı olduğu, ancak sunumları sırasında çocuklara bazı öğretici mesajların verildiği görülmektedir. TRT’nin haftasonu yayınlarına bakıldığında ise önceki dönemlerde tatil günleri olması nedeniyle çocuklara bir mükafat olarak daha fazla süre ile sunulan çizgi filmlerin miktarının azaldığı görülür. Haftalık 140 saat yayın yapan ve bu 140 saatin 28 saatinde çocuklara çizgi film yayınlayan devlet televizyonunun yerli yapımlara yer vermemesi oldukça şaşırtıcı ve üzücü bir durumdur. Özellikle bir dönem yerli çizgi filmlerin yapılması için Kültür Bakanlığıyla birlikte mücadele veren TRT, 1980’li yıllarda yayınladığı, televizyon için üretilen ilk Türk çizgi filmi olan Karınca Ailesi, Evliya Çelebi ve atı Küheylan’ın maceralarla dolu yolculuklarıyla çocuklara ülkelerini tanıtmayı amaçlayan “Az Gittik Uz Gittik” programı ve Susam Sokağı’nda yer alan kısa çizgi filmlerin yapımında gösterdiği özeni şimdilerde göstermemesi Devlet kanalının bir ihmali olarak görülmektedir.

İlk özel televizyon olan ve 24 saat kesintisiz yayın yapan Star Televizyonu’nun çocuklara ayırdığı sabah saatlerinde yaklaşık 3,5 saatini çizgi filmlere ayırdığı görülmektedir. Bu süre hafta sonlarında 2 saate inmektedir. Haftalık yayın akışında toplam 21,5 saat çizgi film yayını yapan Star televizyonunda da hiç yerli bir çizgi filme rastlanmaması tesadüf değildir. Ayrıca, Örümcek Adam gibi çizgi filmlerin çocuklara ne kazandırdığı da bir başka tartışma konusudur.

Günde yaklaşık 21 saat yayın yapan Atv’nin akışında da diğer kanallardan pek farklı olmayarak yabancı kaynaklı çizgi filmlere yer verilmiştir. Ancak Atv’de çocuklara yönelik programların da az olduğu dikkat çekicidir. Sabah ve akşam üzeri aynı çizgi filmi yayınlayarak günde bir saat çizgi film veren Atv bu süreyi haftasonu arttırarak çocukların da katılımını sağlamaya çalıştıkları Disney Klübü de dahil olmak üzere yaklaşık 2 saat çizgi film yayınlamaktadır. Atv’nin çizgi filmlerinde görünen özellik ise bu yayınların eski dönem TRT yayınlarında olduğu gibi daha çok Walt Disney filmlerine yer vermesidir. Atv’de genel olarak şiddet unsurunun yer aldığı çizgi filmler görülmemektedir. Ancak şiddet unsuru olmasa da tamamı yabancı kaynaklı olan bu filmerin çocuklar üzerinde kendi kültürlerini tanıtıcı bir özelliği olmaması da olumsuz bir durum olarak göze çarpmaktadır.

Ancak Atv’de diğer televizyonlardan farklı olarak her gün haber bülteni içinde yayınlanan ve siyasilerin hicvedildiği “Bizim City” güncel konularıyla dikkat çeken bir çalışmadır. Bilgisayar animasyon yöntemiyle yapılan bu çizgi filmde, her karakterin çizimi bilgisayara yüklenmiştir ve senaryoya göre kahramanlar seçilerek kullanılmaktadır.

Sabah Gazetesi’nin arka sayfalarından ekranlara transfer olan, Limon ve Zeytin adlı iki kardeşin maceralarını anlatan, kısa animasyon yine günlük olarak hazırlanan ve program aralarında izleyicilere sunulan bir çalışmadır. Bu iki filmin yaratıcısı olan karikatürist Salih Memecan, çizgi film alanında da çalışmalar yapmaktadır.

Bir diğer ulusal kanal olan Kanal D’de günde ortalama 21 saat yayın yapmaktadır. Kanal D’nin 21 saatlik bu yayın akışı içinde çizgi filmlere ayırdığı süre 2,5 saattir. Geçtiğimiz dönemlerde Casper gibi daha sevecen ve arkadaşlığa önem veren bir çizgi film yayınlayan Kanal D, bu çizgi filmle tahmininden çok daha iyi raitingler almış; pek çok iddialı programı bile geride bırakmıştır. Kanalın son dönem çizgi filmlerine bakıldığındaysa Çiçek Kız, Remi, Sevimli Kahramanlar gibi filmler yayınladıkları görülmektedir. Şiddetten uzak görünen bu filmlerin yanında; yeni çizgi filmlerin de eklendiği haftasonu yayın akışında Dragon’un Gücü, Maske ve ilk bakışta zararsız gibi görünmesine rağmen yine de içinde barındırdığı silah ögeleriyle çocuklara silahları sempatik gösteren Red Kit yer almaktadır. Burada yeri gelmişken Red Kit karakterinin önceleri ağzından eksik etmediği sigaranın yerini, çocukların bu kötü alışkanlığı benimsememeleri için saman çöpü almıştır. Bu çocuklara direkt olarak seslenen çizgi filmlerin etkisini ve çocuklara gösterilen ilginin küçümsenmemesini göstermesi açısından olumlu bir gelişmedir.

Ulusal kanallar arasında en çok çizgi film yayınlayan kanal olma özelliğini gösteren Show Tv, günde yaklaşık 4,5 saat çizgi film yayını yapmaktadır. Küçük Uzaylı, Hayalet Avcıları gibi çizgi filmlerin yanısıra her haftasonu edebiyat klasiklerinden uyarlanan çizgi filmler yayınlanmaktadır. Ancak Show Tv’de uzun süre yayınlanmış olan Ninja Kaplumbağalar, pek çok ülkede yasaklanmıştır. İngiltere’de bu çizgi filmi izleyen bir çocuğun, filmdeki şiddet öğelerinden etkilenerek bir arkadaşını öldürdüğü belirlenmiştir.

Bir yılı aşkın bir süredir yayın yapan CTV kanalı, pek çok ulusal kanaldan farklı olarak yerli bir çizgi filme yer vermektedir. Bilgisayar animasyon tekniğiyle yapılan bu çizgi filmde çocuklar için çeşitli bulmacalar hazırlanarak pratik zekalarının gelişmesine çalışılmaktadır.

Bunun yanısıra çizgi filmin eğitici özelliğinden en fazla yararlanan kanalların dini çerçevede yayın yapanlar oldukları görülmektedir. Refah Partisine olan yakınlığıyla bilinen Kanal 7 yabancı kaynaklı çizgi filmlerin yanısıra kendi hazırlattığı Karagözle Hacivat, Nasreddin Hoca gibi çizgi filmlerle çocuklara bir takım mesajlar verme yoluna gitmektedir. Özellikle çizgi filmlerinde çocuklara bazı dini mesajlar sunması, din istismarlığı yaptığı ya da çocukların duygularıyla oynadığı hakkında yorumlanmaktadır.

Çizgi Filmciler Derneği

Çizgi Filmciler Derneği, Türkiye'de, çizgi film alanındaki tek meslek organizasyonudur. 1993'de, klasik canlandırma (animasyon) ile uğraşan çizgi filmcileri bir araya getirmek amacıyla kuruldu. Bu yapısını günümüze kadar korudu. Çizgi Filmciler Derneği, 69 çizgi filmciyi bir araya getirmektedir. Dernek, Türkiye'de çizgi film sanatını geliştirmek, çizgi filmciler arasındaki iletişimi sağlamak, uluslararası faaliyetler konusunda bilgilendirmek, Türkiye kültürünü çizgi film vasıtası ile çocuk ve gençlere tanıtmak amaçlarını taşımaktadır.

Çizgi Filmciler Derneği, kurulduğu 1993 yılından bu yana kaybettiği değerli üyeleri ErimFerruh Doğan Oğuz AralGözen, Ferruh Doğan Akdilek ve Oğuz Aral'ı saygıyla anmaktadır.

ÇFD, 29 Nisan 2005'deki genel kurulunda, çizgi filmi, elektronik haberleşme vasıtalarından ve internet imkânlarından faydalanarak Türkiye kültür hayatında daha popüler kılma kararı almış ve kendisine ait bu web site'ı hizmete sokmuştur. Böylelikle, daha kaliteli ve kendi kültür hayatımızdan beslenen bir çizgi film izleyici kitlesi ile birlikte, yeni çizgi filmcilerin de destekleneceği umulmaktadır.


Çizgi Filmciler Derneği Resmi Sitesi

Çizgi Film Stüdyoları

Türkiye’de çok iyi teknik olanaklar olmamasına karşın, yoğun çalışan birkaç çizgi film stüdyosu vardır. Bunlardan en büyüğü bir zamanlar Ateş Benice ve Derviş Pasin’in ortaklaşa kurdukları “Pasin-Benice” stüdyosu olmuştur. Yaklaşık 50 kişinin çalıştırıldığı bu stüdyoda “Karakter Animasyonu” denilen çizgi tiplerle karakter verme işlemi dışındaki işlerin çoğunu gençler yapmıştır. Ayrıca boyacılar, kameramanlar ve arka plan ressamları da kullanarak branşlaşmanın örneğini sunmuşlardır. Bilgisayarlı renklendirme işlemine geçen stüdyoda sadece 1986 yılında TRT için 516 dakikalık 86 çizgi film üretilmiştir. Stüdyo ürünlerini dünya pazarlarına da sunmuştur. Daha sonra ayrılan bu ikili çalışmalarını sürdürmüş, Ateş Benice kendi kurduğu stüdyosunda özellikle gençlere olanak tanırken, Derviş Pasin de bir yandan Çizgi filmciler Derneği’nin başkanlığını yürütmektedir.

Bir başka önemli stüdyo da Ali Murat Erkokmaz’ın “Artnet”idir. 20 kişinin çalıştığı bu stüdyoda herşey hıza dayalıdır. Kare kare çizilen resimler derhal video ortamına aktarılıp test edilir ve sonuçlar başarılıysa hemen esas çekime geçilir. Kullanılan araçların çoğunu Erkokmaz bizzat kendi tasarlamış ya da imal etmiştir. Üretimin çeşitli aşamalarında bilgisayar kullanılmaktadır. Stüdyoda 70 dakikalık İngilzce bir eğitim-tanıtım filmi üretilmiştir. Bunun yanısıra gerçek zamanlı çizgi film (real-time animation) de hazırlanmıştır.

Bu stüdyolar dışında animatörlerin atölyeleri, kendi küçük stüdyoları vardır. TRT son yıllarda konuya el atıp “Artistik Hizmetler Müdürlüğü”ne bağlı bir çizgi film stüdyosu kurmuştur. Televizyonda yayınlanan çeşitli jenerik ve kısa filmlerin de üretildiği stüdyo henüz yeterince geliştirilememiştir.

Canlandırma filmi çekebilecek olanaklara sahip başka stüdyolar da vardır. Bunlardan en ileri düzeyde olan ise İngiltere kaynaklı bir özel efekt stüdyosu bulunan “İstanbul Kamera Efekt”tir. Burada da gerçek film üzerine canlandırma şekiller yapılmakta ve kendi başına canlandırma filmleri en ileri tekniklerle üretilmektedir.

Çizgi Film Sanatçıları

Türkiye’de çizgi filme gereken ilgi gösterilmese de bu alanda azımsanmayacak sayıda sanatçı vardır. Belli bir düzeyin üzerinde ürün vermiş ve tanınmış bazı sanatçılarımız şunlardır :

Ateş BENİCE : 1947 doğumlu olan Benice,Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü mezunudur. Çizgi filme Orhan Büyükdoğan’la başlayan Benice, Tonguç Yaşar ile birlikte reklam filmleri yaptıktan sonra Derviş Pasin’le birleşti ve uzun süre
Derviş-Pasin stüdyolarında filmler üretmiştir. “ Bir Karınca Ailesi ” adlı 6-8 dakikalık filmi Türk Televizyonlarında yayınlanan ilk Türk çizgi filmlerindendir . TRT’de ekrana gelen bu çizgi dizinin 22 ülkeye satışı gerçekleşmiştir. Boğaziçi Üniversitesi Sinema Klubü’nün düzenlediği yarışmalarda bir çok ödülü olan Benici 1976’da Akşehir ve Zagrep’de başarılar kazanmıştır. Benice filmlerini genellikle sipariş üzerine hazırlamaktadır. Benice, çizgi film sektöründen söz edilebilmesi için, çok üretmenin gereğine inanan sanatçılardandır.

Derviş PASİN : 1942 doğumlu Derviş Pasin alaylı çizgi filmcilerdendir. Sinema afişleri yaparak işe başlayan sanatçı, 1967’de özel bir yarışma ile çizgi film üretmeye başlamıştır. İstanbul Reklam Ajansı’nda çalışan Pasin 1976’da kendi stüdyosunu kurmuştur. Reklam filmleri yaptıkları stüdyosu daha sonra Ateş Benice’ninki ile birleşerek büyümüştür. Bu stüdyoda uzun metrajlı sayılı Türk çizgi filmlerinden biri olan “Boğaç Han”ı gerçekleştiren Pasin’in bu çalışması “Sinema Günleri 88” programında da yer almıştır. Derviş Pasin ile Ateş Benice, Türkiye’de çizgi film alanında birçok şeyin öncülüğünü yapmışlardır. TRT ile çizgi film alanında ilk çalışmaları yapan ikili “Neden Çizgi”, “Tomurcuk”, “Selvi’nin Fırçasından” gibi dizilerin yanında “Uykudan Önce” programının jeneriğini de hazırlamıştır. Ateş Beniceyle ortaklığını bitiren Derviş Pasin Çizgi Filmciler Derneği’nin başkanlığını yapmaktadır.

Orhan BÜYÜKDOĞAN : 1935İstanbul doğumlu olan Orhan Büyükdoğan, 1960’da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin resim bölümünden mezun olmuştur. O da tüm diğer sanatçılar gibi reklam ajanslarına çizgi filmler üretmiştir. Türk ve İslam Tarihi ile masal ve efsanelerle ilgili çizgi filmler üretmeyi düşünmüş olan Büyükdoğan, “Alaaddin” adlı bir projesini yurt dışında da tanıtmak için vermiştir. Bugün canlandırma film eğitimi vermeyi sürdüren Büyükdoğan, TRT’ye bir proje hazırlamıştır. Çevre korunmasıyla ilgili eğitim filmlerinden oluşan 13 bölümlük bir çizgi dizi bütünüdür.

Erim GÖZEN : 1938 doğumlu sanatçı. 1964-1981 yılları arasında İstanbul Reklam ve Ajansı’nda emek vermiş, bir çizgi film yapımcısıdır. O da sayısız reklam filmiyle TRT’de gösterilen “Trafik”
adlı filmiyle tanınmıştır. Gözen reklam ve film jeneriğinde üretmiştir. Atıf Yılmaz’ın “Asiye Nasıl Kurtulur ?” filminin jeneriğini de hazırlamıştır.İstanbul’da kurduğu kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmüştür. Son yıllarda Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevlisi çalışmakta olan Erim Gözen, elim bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.

Meral ve Cemal EREZ : 1947 ve 1950 doğumlu olan sanatçılar, İstanbul Devlet Sanatlar Akademisi Grafik Sanatlar ve Resim Bölümü mezunudurlar. Çizgi filme Cemal Erez’in 1973’teki mezuniyet ile gerçekleştirdikleri 45 dakikalık “65 KV” adlı bir filmle başlamışlardır. Bu film 1974 “BÜSK Kısa Film Yarışması”nda birinci olmuştur. İkili bundan sonraki çalışmaları için yurtdışını seçmiştir. Meral Erez 1975’te İtalya’nın Usbino kentinde canlandırma sineması eğitimi görmüştür. Orada gerçekleştirdiği Il Gatto (Kedi) adlı 5 dakikalık filmle de 1978’de Balkan Film Şenliği çerçevesinde düzenlenen “Ulusal Kısa Film Yarışması”nda birinci olmuştur. Cemal Erez ise 1980 yılında Paris’te canlandırma sineması eğitimi yapmıştır. İkili 1981-1983 yıllarında, 11 dakikalık Les Cordes (İpler) adlı bir film çalışması gerçekleştirmişlerdir. 1985 yılında, “Marly-le Roi Kısa Film Şenliği”nde en iyi “Graphisme” ödülünü almışlardır.

Ali Murat ERKORKMAZ : 1948 İstanbul doğumlu olan Erkorkmaz, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun olmuştur. Çok genç yaşlarda konuya ilgi duyup küçük çizim kutuları yapmış, her gittiği yerde çizgi film üreterek başlayan sanatçı, hızı ve bir anda yaptığı işlerin yoğunluğuyla herkesi şaşırtmıştır. 1970 yılında uzun metrajlı ilk filmini gerçekleştirmiş; ancak bir türlü banyo ettirememiştir. Erkorkmaz başlangıçtan beri kendi adına çalışmaktadır. Bir süre Arap ülkelerine giden ve 7 stüdyo birden açan sanatçının İngiltere’de de bir bürosu bulunmaktadır. Bugün çalışmalarını sadece ulusal pazarlara sunan Erkorkmaz, kendi sistemini ve araçlarını geliştirmiştir. Geleneksel yöntemlere uymayan çalışma stilleri vardır. Küçük boyutlu kağıtlara bazen de doğrudan asetatlara çizerek çalışmalar yapmıştır.

Erkorkmaz, filmlerinin konusunu da kendisi belirleyip yazmaktadır. Günde 600 çizim yapabilmek gibi bir rekora sahip olan sanatçı, bugüne kadar binlerle ifade edilen sayılarda reklam ve kısa film yapmıştır. Araplar için “Susam Sokağı” adlı çocuk dizisini de hazırlayan sanatçı, “uluslararası” sıfatını en çok hak eden Türk çizgi filmcisi olmuştur. Gerçek zamanlı ve çizgi filmlerin ardından başka yaratıcı projelere sahip ve teknolojik gelişmeleri bu alana uygulamadaki en önde gelen sanatçılarımızdandır.

Tahsin ÖZGÜR : 1955 doğumlu olan sanatçı, Türkiye’de gerçekten çizgi film eğitimi almış sayılı kişilyerden birisidir. Kanada Sheridan Collega’dan “animatör” olarak mezun olan Özgür, okulu ardından Kanada’nın büyük stüdyolarından Nelvana’da çalışmıştır. Daha sonra Türkiye’de bir reklam şirketi için reklam filmleri yapmıştır. İlk defa uluslararası yarışmalarda başarı kazanan Türk çizgi filmcimizdir.


Şahin ERSÖZ : 5 yaşından itibaren resimler çizen sanatçıİstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunudur. Kariyerine Milliyet Kardeş dergisinin Walt Disney Feature Animation’larıyla başlayan Ersöz, 1983’te yaptığı çizimlerini Yalvaç Ural’a göstermiş ancak “Tarkan” gibi karakterlerin çok popüler olduğu bu dönemde biraz fazla Avrupai bulunmuştur. Kendisinden daha yerli işler talep edilen Ersöz, böylelikle “Keloğlan” için on sekiz çizgi romana imza atmıştır. Üniversite son sınıftayken çocukluğundan beri hayran olduğu Ali Murat Erkorkmaz’ın yanında ilk çizgi film çalışmalarına başlamıştır. Erkorkmaz’ın “Woody and May” adlı filminin baş animatörü oldu. Daha sonra TRT için çizgi filmler üreten Derviş Pasin ile çalıştı. Almanya’da çalışmalarını sürdüren Tahsin Özgür’e bir clipboardını yollayarak, “Gerhard Hahn Film Production” adlı şirketinde çalışmaya başlayan Ersöz, II. Dünya Savaşı’ndan itibaren Almanya’da en çok hasılat yapan “Werner Beinhart” adlı filmin üçte birini tek başına yapmıştır. Danimarka ve İngiltere’de bir çok animasyon projede supervising animatör olarak çalışan Ersöz, 1990 yılı başlarında Steven Spielberg’den teklif almış ve ülkemizde de gösterime giren “Balto” adlı filmin kötü karakteri kurt köpeği “Steele”i yaratmıştır. Casper’ın üç boyutlu animasyonuna başlamak üzere RLM şirketinden teklif alan Ersöz aynı dönemde çocukluk düşü olan Disney’den de teklif alınca tercihini Disney’den yana kullandı. Walt Disney’in tüm dünyada ilgi gören “Herkül” adlı filminde de çizerlik yapan Ersöz yaptığı işin sanatsal neteliğine önem veren bir sanatçıdır. Çok büyük şirketler içinde sadece kendisine verilen işi yapan bir animatör olarak kalmak istemeyen Ersöz, Disney’in “Herkül”den sonraki çalışmalarını çekici bulmayınca buradan ayrılıp kendi stüdyosunu kurdu.

Türkiye'de Çizgi Filmin Doğuşu

Türkiye'de çizgi filmin temelini atanların başında karikatürcüler gelmektedir. Özellikle 1930’larda yabancı örneklerini gördükleri canlandırma sinemasına ilgi duyan çizerler, kağıt üzerinde durağan biçimde yarattıkları tiplerin beyaz perdede canlandırılması yolunda çalışmalar yapmışlardır. İlk denemeler de Cemal Nadir Güler’in “Amcabey” kahramanını çizgi filme dönüştürme çalışmaları olmuş; ancak teknik olanaksızlıklar yüzünden proje yarım kalmıştır.


1940’larda itibaren sinemalardaki gösterimleri önceleyen kısa reklam filmlerinin canlandırılmasıyla başlayan Türk çizgi filminin öncülerinden biri de Vedat Ar’dır. Filmar adlı stüdyosunda ürettiği 2-3 dakikalık çizgi filmlerin yanısıra değişik biçim araştırmaları da yapan Ar’ın 1947’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki 15 öğrenciyle gerçekleştirdiği “Zeybek Oyunu” adlı filmi bilinen ilk Türk çizgi filmidir.

Sinema reklamlarının yaygınlaşması, çizgi film çalışmalarının reklam filmleriyle sürdürülmesi olanağı sağlamıştır. Bu dönemde İstanbul Reklam Ajansı, bazı karikatür sanatçılarıyla anlaşmalar yaparak onlara çizgi filmler hazırlatmıştır. Türkiye’de bugün profesyonel olarak çalışan pek çok animatörün eğitim ocağı olma özelliğini taşıyan ajans yapılan filmlere gösterilen ilgi nedeniyle kadrosonu başka karikatürcülerle genişletmiş, üretimi hızlandırmıştır. O yıllarda basın sektörünün yaşadığı sancılar nedeniyle iş bulma zorluğu çeken karikatürcüler için bu bulunmaz bir fırsat olmuştur. Ancak üretilen filmler en basit çizgi film prensiplerinin kullanılmadığı ilkel filmlerdi. Yurtdışına giden bazı sanatçıların getirdikleri çizgi film teknikleri ve anlatıma yönelik bilgiler daha nitelikli filmerin üretilmesi sağlandı. Bu gelişmeler stüdyoların da kurulmasını sağlamıştır. Tüm bunların yanısıra Radar Reklam bir çizgi film bölümü açarak çizgi film çalışmalarına katılmıştır.

Karikatürün durgun bir dönem yaşadığı 1960’lı yıllarda daha çok çizer bu konuya yönelmiş, aralarından bir bölümü de yurt dışına giderek bu alanda çalışmıştır. Yalçın Tüzecan, Ali Ulvi, Bedri Koraman ve Mustafa Emektar “Kare Reklam”ı kurmuştur.

1964’te Oğuz Aral, Tekin Aral ve Ferruh Doğan’ın birlikte kurdukları “Canlı Karikatür” adlı stüdyoda ise “Koca Yusuf”, “Bu Şehr-i Stambul”, “Direklerarası”, “Ağustos Böceği ile Karınca” gibi elliye yakın kısa film gerçekleştirilmiştir. Bunlardan en tanınanı 19. yüzyılın sonunda Türkiye, Fransa, Belçika ve Amerika’da güreşerek hayranlık uyandıran Koca Yusuf’un başarıları ve Amerika dönüşü batan “La Bourgogne” transatlantiğinden denize düştükten sonra derya üzerinde yüzen cankurtaran kayığına ağır gövdesiyle girmesini önlemek için ellerinin kesilmesi ve boğuluşunu gösteren harika çizgi ve tiplemeleriyle başarı sağlamış olan “Koca Yusuf”tur.

Bu dönem yapılan çizgi filmlerden, Ferruh Doğan’ın, Yalçın Çetin ile birlikteİsmail Dümbüllü’yü konu edinen çalışması da sayılmalıdır. Ayrıca Yalçın Çetin, 7’şer dakikalık “Boş Oda” ve “Evliya Çelebi” adlı filmleri yapmıştır.

Animatörlerin birer birer ayrılmasıyla zamanla stüdyolar dağılmış; bu da çizgi film sanatının kurumlaşması yolunda tarihi bir fırsatın kaçırılmasına neden olmuştur. Bu stüdyoların dağılma sebeplerinin başında, karikatür sanatçılarının kollektif çalışmaya uyum sağlayamamaları ve çizgi film yapımını geçici bir ekonomik gelir olarak ele almaları olmuştur. Bundan dolayı çizgi film sanatının gelişmesiyle yönelik bir çaba gösterilmemiş ve bir çoğu bir süre sonra basın sektörüne geri dönmüştür.

Ali Ulvi Ersoy, Nihat Bali, Eflatun Nuri Erkoç, Bedri Koraman, Mıstık (Mustafa Eremektar), Yalçın Tüzecan (Sade Yalçın), Orhan Büyükdoğan, Tonguç Yaşar, Turhan Selçuk, Emre Senan, Erim Gözen, Ali Murat Erkokmaz, Ateş Benice ve Derviş Pasin de bu alanlar da çalışmalar yapmıştır. Yalçın Çetin, Orhan Enez, Yurdagün Göker gibi çizerler de bir süre Almanya’da animasyon alanında çalışmalarda bulunmuşlardır.

1969 yılları sonlarında “Sansür” adlı filmiyle TRT Kültür ve Sanat Bilim Ödülleri yarışmasında kısa film büyük ödülünü almaya hak kazanan Tan Oral’ın, film üzerine kazıma tekniğiyle yaptığı “Çizgi” isimli filmi bir kaç özel gösteri de izleyiciyle buluşabilmiştir. 1911 yıllarının dergilerinden hazırladığı “Aslan Asker Svayk” ise kolaj tekniğiyle hazırlanmış ilgi çekici bir filmdir.

Çizgi film üretimindeki ikinci patlama, televizyonun reklam filmleri yayınlamaya başlamasıyla olmuş; ancak bu durum da uzun sürmemiştir. Yine de artan talep, sayıları azalmış animatörlerce güç de olsa karşılanmıştır. Bu durumdan kaynaklanan hızlı üretim, filmlerin sinematik ve estetik kalitesini gözardı etti. Giderek belli şablonlar oluştu ve bir yenilik denenmedi. Bu durum farkedildiğinde ise geç kalınmış ve çizgi film talebi asgari düzeye düşmüştü. 1970’li yıllarda reklam için hazırlanan çizgi filmlerin dışında bazı deneysel filmlerin yapımı da kısa ve süreli olmasa da gerçekleşti.

Ancak çizgi film alanındaki en önemli başarıyı 1950-B kuşağı çizerlerinden olan Tonguç Yaşar elde etmiştir. Sezer Tansuğ ile birlikte hazırladığı ve eski hat ustalarının çalışmalarını çıkış noktası olarak alan “Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü? ” adlı kısa metrajlı çizgi filmi 1972’de Adana’da düzenlenen 3. Altın Koza Film Festivali’nde seçici kurul özel ödülünü kazanmıştır. 1973’te 900 filmin katıldığı 9. Annecy Çizgi Film Şenliği’ne de katılan bu film ön elemeyi geçip gösterilmeye değer bulunan ilk Türk çizgi filmi olmuştur. Grafik değeri çok yüksek olan bu filmde Kur’andan çıkarılan bir ayetin “Amentü billah! Ve bima cae min İndillah!” ibarelerinin kürekle çekilen bir sefineye benzetilmiş figürasyonunun harekete geçirildiğini gösteren bir çalışmaydı.

Meral Simer ile Tonguç Yaşar, bu çalışmalarıyla Darüşşafaka Sinema Klübü’nün düzenlediği 1. Uluslararası Kısa Filmler Şenliği’nde en iyi film ödülünü almıştır.

Tonguç Yaşar bu filmi izleyerek aynı stüdyoda “Don Kişot”, “Kaptan”, “Üç Hikaye”, “Yağmurdan Kaçan Adam” ve “Düdük” adlı filmleri üretti.

Neval Simer yine aynı stüdyoda senaryosu Sezer Tansuğ’un yazdığı “Bahar Nasıl Oldu?” yu çevirdi. Bu film “Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü?” ile bir üçleme oluşturacak şekilde düzenlenmiş ancak üçlemenin üçüncü filmi çekilememiştir.

Bu filmi masaldan alınan konusuyla Orhan Büyükdoğan’ın hazırladığı “Basmi Beyrek” izledi.

Çizgi film açısından diğer yıllara göre daha canlı bir dönem olan 1970’li yıllar aynı zamanda yarışma ve ödüller dönemi olarak da anılabilir. 1970’de yapılan Hisar Kısa Film yarışmasına “Silgi” adlı çalışmasıyla katılan Engin İnal ve “Lingo Lingo Şişeler” adlı kukla filmiyle katılan Gönül ve Orhan Taylan bu çalışmalarıyla özel ödüle layık görülen sanatçılardır.

Bu yıllarda ayrıca Ateş Benice’nin “İnsanız Biz” ve “Sentez” adlı çalışmaları; Emre Senan’ın 1972’de gerçekleştirdiği “Kısasa Kısas” ve 12 filmlik “Yaşlı Dut Sokağı” ile Ahmet Sipahioğlu’nun İngiltere, Manchester Polytechnic’de guvaş boyayla resimleme yöntemiyle yaptığı “Bay A” bu çabaları tamamlamaktadır.

1974 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sinema Klubü (BÜSK) kısa film yarışmaları düzenlemeye başladı. Bu yarışmanın ilkinde Cemal Erez “65 KV” adlı filminde konuyu işleyiş, teknik ve içerik yönünden tutarlı olması nedeniyle birincilik kazandı. Atilla Ülkümen ise “Güz” adlı çalışmasıyla ikinci olmuştur.

1975’te düzenlenen yarışmada ise Emre Senan “Gergedanadam”la birinciliği kazanırken; Ateş Akyüz “Evrim” filmiyle ikinci olmuştur. Yarışmanın 3. senesi olan 1976’da, birincilik ödülünü yine Emre Senan’ın bu kez “Canlandırma Tabanca” filmiyle aldığı görülür. İkincilik ödülü ise “Düğüm Nasıl Çözülür ?” adlı çalışmasıyla Ateş Benice’ye verilmiştir. 1977 yılında son kez düzenlenen BÜSK yarışmasının birincisi son iki yılda birincilik kazanmış olan Emre Senan olmuş; Senan bu kez, “ Hayatında Eğri Çizgiyi İlk Kez Keşfeden Adam” filmiyle ödül almıştır. Bu yılın ikincisi ise “ Birgün” adlı çalışmasıyla Selçuk Aşkın olmuştur.

1978 yılında Balkan Filmleri Şenliği çerçevesinde düzenlenen ulusal kısa film yarışmasının birincisi, İtalya’da gerçekleştirdiği 5 dakikalık “Kedi” (Il Gatto) adlı filmiyle Meral Erez olmuştur. Aynı yarışmada jenerik ödülünü ise Nezih Demiral ve Emre Senan kazanmıştır.

Yine aynı yıl Kültür Bakanlığı “Nasrettin Hoca” konulu bir çizgi film yarışması açmıştır. Bu yarışmaya 10 film katılmış, birinciliği Tunç İzberk’in “Hoca ile Hırsızlar” adlı filmiyle Tonguç Yaşar’ın “Hoca ile Hırsız” çalışması paylaşmıştır. Ateş Benice’nin “Hoca Birgün” adlı filmi ikinci olurken Emre Senan da “Kısasa Kısas” adlı çalışmasıyla üçüncülüğe layık görülmüştür. Daha sonra bakanlık, yarışmanın birinci ve ikincilerine Nasreddin Hoca’yı konu alan bir çizgi film daha yaptırmıştır.

1980’de Ateş Benice’nin yaptığı “Stero” adlı filmi, Zagrep Canlandırma Filmleri Şenliği’nde gösterilmiştir. Aynı film ertesi yıl Portekiz’in Espinho kentindeki bir yarışmaya da çağrılmış ve gösterime girmiştir.

Yaratıcılık açısından daha durgun geçen 1980’li yıllar 1982’de, bir yıl önce yasaklanmış olan Akşehir Nasrettin Hoca Uluslararası Karikatür Yarışması yerine bir çizgi film yarışmasının düzenlenmesiyle başlamış, Murat Havsa ile Yıldız Cıbıroğlu’nun birinciliği paylaştıkları yarışmada Atilla Ergüder ikinci, Bekir Susam ise üçüncü olmuş, Türker Ede, Feza Baykal ve Timuçin Tarhanlı da özel ödül almışlardır.

1983 yılında Antalya Film Şenliği’nde Ateş Benice “Sentez” adlı çalışmasıyla Altın Portakal ödülüne layık görülmüştür.

Yine 1983’te Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Şube Başkanlığı trafik konulu, bir yarışma açmıştır. Erim Gözen’in ikinci, Sertaç Ergin ve Feride Yörük’ün üçüncülüğü paylaştığı yarışmada birincilik ödülü verilmemiştir.

1984 yılında İsanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Klubü (İFSAK) 6. Ulusal Kısa Film Yarışmasında büyük ödül kazanan Ahmet Sipahioğlu 1985 yılında katıldığı ODAK Kısa film yarışmasında da birincilik almıştır.

Kültür Bakanlığı’nın başarı ödüllerini kazanan Tonguç Yaşar 1985’te “Kaplumbağa ile Tavşan”, 1986’da Nasrettin Hoca öykülerinden yola çıktığı “Cüppe” ve “Hırsız’ın Hiç Mi Kabahati Yok”, 1987’de Meral İmren ile birlikte “Kuş ve Avcı”, 1988’de “Kaplumbağa ile Tavşan”, 1990’da TRT tarafından çocuk sağlığının korunması için “Sağlığımızı Koruyalım”, 1992’de Kültür Bakanlığı adına Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın aynı adlı şiirinden “Balina ve Mandalina”, 1993’te
yine Kültür Bakanlığı adına sigaranın zararı üzerine üçer dakikalık beş filmden oluşan “Öhö, öhö, öhö” filmlerini yapmıştır.

1992’de Cemal ve Meral Erez’in eğitici filmleri “Şaşkın Sihirbaz ve Şakacı Şapka” her bir harfe birer dakika ayrılarak A’dan Z’ye Türk alfabesinin tüm harflerini çizgi film biçiminde anltan bir çalışmadır.

Ali Murat Erkorkmaz’ın “Quick Ease” adlı çizgi filmi 1983 Fransa Annecy Canlandırma Film Festivali’nde 350 film arasından ilk ona girmiştir.

Pasin-Benice stüdyosunun başanimatörü ve yönetmeni Derviş Pasin’in 1988’de yaptığı 50 dakikalık uzun metrajlı “Boğaç Han” ve bir seri “Dede Korkut Hikayesi” Japon çizgi filmciliğinden bile daha nitelikli bulunmuştur.

5. Ankara Ulusal Film Festivali’ne katılıp ödül alan Nimet Yardımcı’nın gerçekleştirdiği, yaşlı bir kunduracı ile iyi kalpli üç cinin öyküsünü anlatan “Kunduracı ve Cinler” bir Grimm Kardeşler masalının çizgi film uyarlamasıdır. Yine Pasin-Benice atölyesinin Yalvaç Ural’ın senaryosundan yola çıkarak hazırladıkları ve televizyonda da yayınlanan “Evliya Çelebi”, Ali Murat Erkorkmaz’ın Mazhar-Fuat-Özkan’ın “Vak-the Rock” klibi için hazırladığı karakter de sayılmadan geçilemeyecek çalışmalardır.

Yalvaç Ural ve Sunder Erdoğan’ın yarattıkları ve TRT’de yayınlanan “Küçük Abdullah” adlı çizgi film Hollanda Televizyonu’nda da gösterilmiş ve Ural bu çalışmayı “çocuk yazınımız ve çizgi dünyamızın Batı’nın çok gerisinde kaldığının düşünüldüğü bir dönemde oldukça başarılı bir çalışma olarak nitelendirmiştir.

Kültür Bakanlığı, tarihsel Türk tiplemeleri üzerine çizgi film yapma kararı vermiş ancak “Red Kit Dede Korkut’a Karşı”, “Toygar” gibi filmlerin yapılması halktan büyük tepki almıştır.

Kasım 1990’da yayınlanan Dede Korkut’un “Dünya Güzeli” adlı masalının bir bölümü “Aktay” filminde “Bismillahirrahmanirrahim ve bihi nastain”diye söze başlaması bu ulu kişinin İslam öncesi Türk destanlarıyla ilgili olması bakımından eleştirilmiştir.

1988 ve 1989’da İstanbul’da “Anadolu Sanat Merkezi”nin hazırladığı ve Kültür Bakanlığı ile Vakıfbank’ın ve Kadıköy Belediye Başkanlığı’nın desteklediği bir “Anadolu Uluslararası Çizgi Film Festivali” düzenlenmiştir. Ümit Solak, Tonguç Yaşar, Ateş Benice, Tunç İzberk, Derviş Pasiner, Nilüfer Bora, Orhan Büyükdoğan,

Meral-Cemal Erez, Bülent Ateş, Erim Gözen, Oğuz Aral, Ferruh Doğan, Tekin Aral, Eflatun Nuri ve Tan Oral gibi sanatçıların katıldığı bu festivale ayrıca 21 ülkeden 195 çizgi film katılmış, filmler ücretsiz olarak gösterilmiştir.

Türkiye’de ilk çizgi film semineri 1989’da TRT yöneticileri ve Kültür Bakanlığı’nın temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleşmiş; bu seminer Türk çizgi filminin gelişimi için çok olumlu bulunmuştur.

1990’lı yıllar ülkemizde animasyon türünde gerek çizgi filmlerin gerekse kukla filmlerinin geliştiği gerçek dönemdir. Sinemamızın bu türünde gecikerek de olsa bir gelişme sağlanmış olması büyük bir mutluktur.

Bu yıllarda, çizgi filme yeni bir bakış açısı daha eklenmiş, “çocuğa dini ve milli çizgi film” sloganıyla TRT ve Devlet Bakanlığı 1990-1991 yıllarında, “Emre”, “Süleyman Çelebi ve Mevlit ”, “Yusufçuk”, “İnsanlar Yaşadıkça” başlıklı çizgi filmleri yaptırmıştır. Bu filmlerin, “Ten Ten”, “Tom ve Jerry”, “Uyuyan Güzel”, “Taş Devri”, “Cici Kız”, “Donald Duck” ve “Ghost Busters” (Hayalet Avcıları) gibi filmlere alternatif olarak gösterilmesi ise yeni bir tartışmanın başlamasına neden olmuştur.

Kültür Bakanlığı ise “diskoya giden, kola içen, hamburger yiyen” gençliğe karşı, “milli değerleri yeğ tutan bir gençlik yaratmak üzere filmler yapmayı düşünerek “Alparslan”, “Ergenekon Destanı”, “Bilge Kağan”, “Keloğlan”, “Pembe İncili Kaftan” gibi filmler yaptırmıştır.

Bütün bunlar İslami kesimi de harekete geçirmiş ve Tele-Çizgi ajansının sahibi Tufan Mengi donanımlarının yerinde olduğundan söz ederek çocuklara çanların çaldığı, kendi kültürümüzü yansıtmayan, toplumun inandığı değerleri görmezden gelen filmler yayınlandığını ileri sürdü.

İslami kesim işi biraz daha ileriye götürerek, “kökü içerde çizgi film kahramanları, kökü dışarda çizgi film kahramanlarına karşı” sloganıyla 1993’te Diyanet İşleri Bakanlığı adına “Bir Hikaye, Bir Ders”, “Keloğlan”, “Küçük Mücahit”, “Nasreddin Hoca”, “Bosna Alevler İçinde” adlı çizgi filmleri yapmıştır.

Çizgi filmin gibi eğitici bir konunun,İslami kesim tarafından benimsenip siyasi maksatla kullanılmasından önce Üniversitelerimizin Güzel Sanatlar Fakülteleri Sinema-Tv Animasyon bölümleri başta olmak üzere ilgili resmi kuruluşları da işi ciddiye almıştır.


Çizgi film 1984 yılından itibaren Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde ders olarak gösterilmektedir. Ayrıca Orhan Büyükdoğan Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi)’nde, Ahmet Sipahioğlu Dokuz Eylül Üniversitesinde çizgi film dersleri vermiş, Tahsin Özgür de “The Turkish Daily Animator” (Günlük Türk Canlandırması) adlı uluslararası nitelikteki haber mektubunu yayınlamıştır.

1988’den itibaren yapılagelen “Anadolu Çizgi Film Festivali” 1994’ten sonra Demo Tanıtım Organizasyon Ltd., Kültür Bakanlığı ve Çizgi Filmciler Derneği’nin katkılarıyla uluslararası bir kimliğe büründürülmüştür. Amacı, ülkeler arası dostluk ve barışın sürdürülmesi için, yarınları kuracak olan çocukların, kendi ülkeleri dışındaki kültürleri tanımaları ve Türkiye çizgi film yapımcılarının dünyaya açılması olarak belirtilen festivalin filmleri ücretsiz olarak gösterilmiştir.